loading.gif
mobile-banner-bg

TÜRK'Ü LAZI ÇERKEZİ,KUCAKLADIK HERKESİ

...
13 Ağustos 2009 - Perşembe

Yaklaşık 30 yıldır nice annemiz, telefonun başında, Ağrı Dağı gibi, Munzur Dağı gibi, Cudi gibi, Erciyes gibi, Kaçkar gibi, olduğu yere yığılıp kaldı, hep bunu yaşadık. Babaların gözyaşı sel oldu içine aktı.

Türkiye son 25 yılını terörle, çatışmayla, olağanüstü hal ile, faili meçhullerle, boşaltılan köylerle, üzerine al yıldızlı bayrağımızın örtüldüğü tabut görüntüleriyle heba etmeseydi, bugün nerede olurdu?

Eğer sorun daha ortaya çıkarken fark edilip gerekli tedbirler alınabilseydi....

Eğer mesele büyümeden çözüme kavuşturulsaydı...

On binlerce insanımız hayatını kaybetmeden, on binlercesi yaralanmadan, yüz binlercesi mağdur olmadan bu mesele suhuletle çözülmüş olsaydı, bugün Türkiye nerede olurdu?

Bu soruları çoğaltarak sormanızı istiyorum...Milletçe sormamızı istiyorum...

Aziz milletimizin bu soruları sormasını, bu meseleyi objektif bir şekilde enine boyuna sorgulamasını rica ediyorum...

Ne oldu, nerede yanlış yapıldı, nerede yanlış politikalar uygulandı, nerede yanlış tavırlar sergilendi...

Bizim binlerce yıllık dostluğumuzun, akrabalığımızın, kardeşliğimizin kopacağına, çökeceğine, çürüyüp bozulabileceğine kim nasıl inanma cüretini gösterdi de, aramıza nifak tohumları ekme gayretine girdi?

Bu iş bu kadar kolay mıdır?

Binlerce yıldır bir arada yaşayan, kız alıp-kız veren, birbirine akraba olan, birbirine kardeş olan, et ile tırnak haline gelen Türk ile Kürd'ü, Laz ile Çerkez'i, Boşnak ile Gürcü'yü birbirinden ayırmak, birbirine düşman eylemek mümkün müdür, muhtemel midir? Türkiye'nin bir zenginlik olarak gördüğümüz tüm farklılıklarını birbirinden ayırmak, birbirine rakip ve düşman gibi göstermek, kimin haddinedir?

Selahaddin Eyyubi'nin sancağı altında, Kudüs'ü fethederek, orayı bir barış ve huzur şehrine çeviren ordunun neferleri biz değil miydik?

Çaldıran'da, Yavuz Sultan Selim'in ordusunda birbirine kardeş olan biz değil miydik?

Yemen'de, Çanakkale'de, Sarıkamış'ta, Kut-ül Amare'de vatan topraklarını birlikte savunan, birlikte şehit olan, birlikte gazi olan biz değil miydik?

Kurtuluş Savaşı'nın kahraman evlatları hep birlikte biz değil miyiz? Cumhuriyeti kuran ve ortak idealler, ortak hedefler doğrultusunda yüceltenler bizler değil miyiz?

İstiklal Marşı'nı dinlerken hepimizin yüreği kabarmıyor mu?

Yemen Türküsü'nü dinlerken hepimizin gözleri yaşarmıyor mu?

Fuzuli'nin şiirleri nasıl ruhumuza hitap ediyorsa, Ahmedi Hani'nin dizeleri de aynı şekilde bizi duygulandırmıyor mu?

Neşet Ertaş "Gönül Dağı" dediği zaman her birimizin tüyleri ürperiyor... Aynı şekilde Şivan Perver Halepçe dediğinde, Hazal dediğinde gönül dünyamızın derinliklerine dalıyoruz.

Yunus Emre, Mevlana, Hacı Bektaş-ı Veli, Karacoğlan, Pir Sultan bu toprakların mayasını yoğururken, Cudi'nin, Munzur'un eteklerinde dolaşan DENGBEJLER de aynı topraklara aynı kardeşlik mayasını atıyorlar.

Horon bizim horonumuz... Zeybek bizim zeybeğimiz... Halay bizim halayımız... Zılgıt bizim zılgıtımız...

Bizi birbirimizden ayırmak kimin haddi?

Bizim kardeşliğimize kastetmek kimin haddi?

Bizi birbirimize düşürmek, düşman eylemek kimin haddi?

Türkiye Cumhuriyeti'nin tüm vatandaşlarını birbirine ayrı gayrı görmek kimin haddi?

Bu ülkede Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı üst kimliği altında yer alan her etnik kökendeki insan, Türküyle, Lazıyla, Kürdüyle, Çerkeziyle, Gürcüsüyle, bizim kardeşimizdir, buna kimse gölge düşüremez.

Değerli kardeşlerim, evlat acısından daha büyük bir acı yoktur... Allah hiç kimseye bunu yaşatmasın, hiç kimsenin ocağına bu ateşi düşürmesin ama son 25 yıldır, ülkemin doğusunda, batısında, kuzeyinde, güneyinde nice annelerin, çalan her telefonla yürekleri ağızlarına gelmiştir.

Elleri telefona uzanırken, hasret gidermekle, şehadet haberini almak, ölüm haberini almak arasındaki derin uçurumda kaldılar.

Bunu gittiğim bir evde yaşadım, bir şehit evinde. Oğlum dün beni aradı dedi, anne ben şu anda bir yola çıktım gidiyorum, dua et, ama şahadeti de özlüyorum dedi. 24 saat sonra oğlumun bu haberini aldım dedi. Göğsündeki cebinden çıkmış olan emanetleri bana gösterdiklerinde de orada hakikatten benimde dünyam sarsıldı. Çünkü oradan isabet almıştı.

Hangi annenin yüreği dayanır buna?

Hangi annenin kalbi bu acıyı taşır?

Hep derler ya...

"Büyüttüm Besledim Asker Eyledim / Gitti De Gelmedi Yavrum Buna Ne Çare" diyerek ağıtlar yakan bir anneyi hangi etkileyici söz teselli edebilir?

Yaklaşık 30 yıldır nice annemiz, telefonun başında, Ağrı Dağı gibi, Munzur Dağı gibi, Cudi gibi, Erciyes gibi, Kaçkar gibi, olduğu yere yığılıp kaldı, hep bunu yaşadık. Babaların gözyaşı sel oldu içine aktı.

Anneliğin ideolojisi yoktur... Anneliğin siyaseti yoktur, sağcılığı, solculuğu yoktur...

Oğlu her ne sebeple hayatını kaybetmiş olursa olsun... Yozgat'taki anne ile, Hakkari'deki anne, oğullarının başında aynı duayı ediyorsa, evladı için Yasin ve Fatiha okuyorsa, cemaat aynı kıbleye dönüyorsa, burada çok ciddi bir yanlış olduğu ortadadır.

Bu süreçten hiçbir tarafın kazançlı çıkmayacağı aşikardır... Ama kaybedenin Türkiye olduğu, kaybedenin vatanımız olduğu, kaybedenin milletimiz olduğu, ülkemizin geleceği olduğu aşikârdır.

Kaybedenin anneler olduğu, babalar olduğu aşikârdır.

Şehit anneleri Diyarbakır'da bir araya gelip kucaklaşabiliyor, ama birilerine bakıyorsunuz ki onlar bu buluşmadan da rahatsız oluyor. Çok enretesandır, işte attığımız bir adım var, İçişleri Bakanımızın koordinasyonunda bir süreç devam ettiriyoruz. Bir paketten bahsetmiyorum, süreç. Bu süreci devam ettirirken de parlamento içi, parlamento dışı siyasi parti liderleriyle de görüşmeler yapalım. Akademisyenlerle, bu ülkenin çeşitli aydınlarıyla, medya mensuplarıyla, sivil toplum örgütleriyle, yani bu konuda söz söyleyecek her kesimle görüşmeler yapılsın diyoruz ve bu görüşmeleri İçişleri Bakanımızın koordinesinde yürütüyoruz. Ama bakıyorsunuz dün ana muhalefetle diğer muhalefet partisi, her ikisine mektup gidiyor ve hemen anında ret cevabı geliyor. Hani bunlar uzlaşmadan yanaydılar, hani bunlar bu ülkede mutabakattan yanaydılar. Yahu bu meselede mutabakatın olmayacakta, bu meselede çözüm aramak olmayacakta nerede çözüm arayacaksınız söyler misiniz? Yani benim bakanım gelipte size bir şeyi dayatmayacak, sizinle bir şeyi paylaşacak. Söyleyecek neyiniz var, bize bunu söyleyin ve biz bunları da bu çalışmanın içerisine koyalım. Sonuç bildirgesine, raporumuza bunları koyalım ve bu sürece inşallah bunları bir milat yapalım istiyoruz.

 

Değerli arkadaşlarım, değerli konuklar,

Bu meselenin kalıcı olarak çözümü, huzur ve emniyet zemininin tesisi, kardeşlik ikliminin yeniden pekiştirilmesi için biz bu çalışmayı sürdürüyoruz, sürdüreceğiz.

Bakınız, ben burada bir konuyu daha özellikle vurgulamak istiyorum:

AK PARTi'yi var eden tarihsel süreç içinde ve AK PARTi'yi kurduktan sonra, bu meseleye her zaman en sağlıklı şekilde bakan, bu meseleyi en sağlıklı şekilde değerlendiren ve çözüm iradesini ortaya koyan taraf biz olduk.

Siyaset sahnesinde yerimizi aldığımız andan itibaren, meseleye tamamen bu ülkenin bütünlüğü açısından baktık, bir kardeşlik hukuku anlayışıyla baktık, vatandaşlık hukuku içerisinde baktık.

Terörün kabul edilemez, mazur görülemez, tahammül edilemez olduğunu devamlı anlattık. Terörle mücadelede en ufak bir zafiyet göstermedik.

Bugün gelinen nokta terörle mücadeledeki zafiyetin değil, terörle mücadelede sergilenen başarılı performansın bir sonucudur. Biz legal yapılanmaları muhatap kabul ederiz. Hiçbir zaman illegal yapılanmaları bizim AK PARTi olarak, AK PARTi iktidarı olarak kabul etmemiz mümkün değildir. Bunu da böyle bilmeniz lazım. Kimse bize bu konuda bir yakıştırma yapamaz. Hiçbir zaman tutarsız bir davranış sergilemedik... Hiçbir zaman çelişkili açıklamalar, samimiyetten uzak yaklaşımlar göstermedik...

Meseleleri, şartlara, konjonktüre, siyasi çıkar ilişkilerine asla endekslemedik.

Ama şunu açıklıkla ifade etmek durumundayım: Kürt vatandaşlarımızın sorununu üreten siyasi zihniyeti, sorunu bu hale getiren politik yaklaşımı bizim sahiplenmemiz, paylaşmamız, sürdürmemiz mümkün değildir.

Bizim dünya görüşümüz, siyaset felsefemiz, böyle bir sorunu üretmeyi de, böyle bir sorunu çözümsüzlüğe mahkum etmeyi de, böyle bir soruna gözümüzü yummayı da normal göremez.

Sorunun devam etmesine, çözümün akamete uğramasına çanak tutan anlayışlar, yaşanan acıların vebaline de ortak olurlar.

Sorunu bu hale getiren anlayışlardan medet beklemiyoruz, ama diyoruz ki, gölge etmeyin, engel olmayın, bu kardeşlik projesine, bu barış ve bütünleşme projesine, bu milli birlik bütünlük projesine kapılarınızı kapatmayın diyoruz. Yaptığımız bu.

Gelin bu çalışmayı hep birlikte şekillendirelim.

AK PARTi, kurulduğu günden bu yana aynı siyaset çizgisini izliyor...

14 Ağustos 2001'de partimizi kurarken ortaya koyduğumuz çerçeve ile, 2005 yılında Diyarbakır'da ortaya koyduğumuz çerçeve arasında bir fark yoktur. O günün bütün konuşma metinlerini alsınlar incelesinler bunu göreceklerdir. Çünkü biz bunu programımıza yerleştirdik. Biz anlık bu noktada çalışmalar yapmadık, yapmıyoruz. Diyarbakır'da dile getirdiğimiz düşünceler ile bugün ortaya koyduğumuz irade arasında da fark yoktur.

Doğu ve Güneydoğu'daki illerimizi, yatırım teşvikleriyle, kamu yatırımlarıyla, özellikle eğitim, sağlık ve sosyal yardımlarla destekledik, kayıplarını telafi etmenin gayreti içinde olduk.

Konya Ovası Projesiyle birlikte, Doğu Anadolu Projesi ve Güneydoğu Anadolu Projesi ile yeni bir eylem planı belirledik ve inşallah 2013'de bu projeleri bitirmiş ve hedefe ulaşmış olacağız.

Değerli kardeşlerim inşallah bu bir demokratik açılım projesi olacaktır. Bunu böyle görelim ve bu önemli bir girişimdir.

Ana dilin öğrenimi, öğretimi ve ana dilde yayın konusunda açılımlar yaptık. Bakın bu son bir-iki ay içerisinde ana dilini öğrenme noktasında açtığımız kurslar hiç konuşuluyor mu? Konuşulmuyor. TRT Şeş hiç konuşuluyor mu? Konuşulmuyor. Üniversitelerde şimdi Kürtçe'nin öğrenilmesine yönelik atılan adımlar hiç konuşuluyor mu? Konuşulmuyor. Bakın kültürel bazda bu hükümetin attığı adımların hiçbirisi dikkat edin, ekonomiyi koyun bir kenara, bunlar konuşulmuyor. Vermediler aldık gibi bir mantık sürekli işleniyor. Eğer bu tür yaklaşımlarla gelirseniz kusura bakmayın yaya kalırsınız. Biz iktidarın bize yüklediği sorumluluğun bilinciyle bu adımları attık, bunu böyle bilin.

Biz daha 2001'in 14 Ağustos'unda yola çıkarken bunu söyledik. Batı neyse doğuda o olacak dedik. Kuzey neyse güneyde o olacak dedik. Antalya'daki konuşmamızda söyledik, bizim üç tane kırmızı çizgimiz var dedik. Biz etnik milliyetçilik yapmayacağız dedik, biz dinsel milliyetçilik yapmayacağız dedik. Biz bölgesel milliyetçilik yapmayacağız dedik ve yola böyle çıktık ve bundan asla taviz vermedik, bundan sonrada vermeyeceğiz. Çünkü biz 780 bin kilometrekareyi vatan toprağı olarak en gelişmiş şekilde, muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkmış bir ülke olarak görüyoruz ve bu hale getireceğiz. Eğitimde, sağlıkta, adalette, emniyette, bütün yollarıyla, toplu kontlarıyla, değişim dönüşüm projeleriyle, tarımda bu adımı atacağız, enerjide bu adımları atacağız. Köydes'i bunun için kurduk, Beldes'i bunun için kurduk. Bunlar varmıydı bugüne kadar Allah aşkına. Eğer bugün ta Patnos'ta eğer okullarda bilişim teknolojisi sınıfları açılmışsa, oralarda bizim yavrularımız bilgisayarla topla oynar gibi oynuyorsa ve ADSL sistemiyle dünya ile buluşuyorsa, bu kabiliyete ulaşmışsa işte bunlar bu iktidarın attığı adımlardır. Bunları görelim.

 

Sorunun kapsamlı şekilde çözümü için uygun zemini, süreç içinde biz hazırladık, olgunlaştırdık ve bugünkü noktaya taşıyan da yine AK PARTi oldu, biz olduk.

Şunu büyük bir memnuniyetle söylemeliyim ki, meselenin kalıcı şekilde çözümü için bugün çok geniş bir mutabakat zemininin de artık oluştuğunu bizler müşahede ediyoruz.

Kimse bu ülkede biz Kürt kökenli vatandaşlarımızın temsilcisiyiz havasına girmesin. Bakın bizler 22 Temmuzda yüzde 47 almış bir partiyiz, son seçimde yüzde 39 almış bir partiyiz ve Türkiye'nin yedi bölgesinde birinci parti olmuşuz ve değerli kardeşlerim 81 vilayetin kahir ekseriyetinde birinci partiyiz, kalan kısmında da ikinci partiyiz. Yani biz Türkiye partisiyiz, Türkiye'nin partisiyiz. Belli illerin veya belli bölgenin, bölgelerin partisi değiliz. Biz 71,5 milyon vatan evladının partisiyiz, bizim farkımız bu ve bununla iftihar ediyoruz. Ama bütün bunlara rağmen biz diyoruz ki; biz Türkiye'nin tamamı değiliz. Onun içinde diyoruz ki bütün siyasi partilerle, sivil toplum örgütleriyle, akademisyenlerle, medya, yazar çizeriyle, elele verelim, omuz omuza verelim ve bu işi böyle çözelim.

Ben burada siyasi polemiklere girmek istemiyorum... Bizi, son derece ağır ve insafsız şekilde eleştiren, hâşâ, bizi adeta vatan haini olarak ilan eden Sayın Bahçeli'ye cevap verecek değilim. İnanıyorum ki MHP'nin kendi içindeki mensupları bile onun bu yaklaşımından rahatsızlar. Ben buna inanıyorum. Sayın Bahçeli'nin yaklaşan büyük kongresinin hazırlığı içerisinde bu hezeyanlara girmesi yanlıştır. Bizim vatan sevgimizi ölçebilecek ne kalitededir nede kariyerdedir bunu böyle bilin. Aynı şekilde CHP'nin Sayın Liderine burada cevap verecek değilim... Onlarla bu şekilde bir tartışmanın içerisine de girecek değilim...

Ancak, her iki lidere de, tavır belirlemek noktasında son derece aceleci davrandıklarını, bu şekilde çözümden değil, çözümsüzlükten yana bir tavır içine doğru sürüklendiklerini de hatırlatmak isterim...Bunu bilmeleri lazım.

Bir başka deyişle, henüz dere görülmeden, muhalefet set çekmek için kazmayı küreği eline almış görünüyor. Durumları bu...

Eylem planı noktasında, yol haritası noktasında bizim çalışmalarımız devam ediyor... Henüz nihai bir aşamaya gelmedik...Ne koordinatörümüz ne şahsım böyle bir açıklamayı yapmış değiliz. Kalkıp kendileri hemen anında açıklamalar yapıyorlar. Aman Yarabbi! O ne edeptir? Nasıl edepli konuşmalar yapıyorlar? İlgilileri yetkilileri nasıl konuşmalar yapıyorlar? Yani böyle bir sokakta lalettayin dolaşan kişiler bu dili kullanmaz. Bu parlamentonun çatısı altında bu bir dili konuşan bir milletvekili nasıl olur? Nasıl olur? Bu nasıl bir ahlak anlayışıdır? Böyle şey mi olur? Benim arkadaşlarıma bu şekilde bir hitapta, hakarette bulunmak kimsenin haddi değil. Ama bunun hesabını ben inanıyorum ki MHP'nin kendi tabanı da onlardan soracaktır.  Ben yine inanıyorum ki CHP'nin kendi tabanı da yine onlardan soracaktır. Çünkü biz bir ortak dil oluşturmaya gayret ediyoruz. Bir ortak  akılla çözüm arıyoruz. Ama ne yazık ki onlar biz ne ortak dilde varız, ne ortak akılda varız diyorlar. Ve önemli olan ortak bir hissiyatın, ortak ideallerin, ortak çözüm iradesinin yakalanmış olmasıdır.

Türkiye'nin her köşesinde, bu meselenin çözümü için samimi şekilde bir yeni sürecin başlatıldığına dair umutlar oluşmuş durumdadır.

Elbette istismar mekanizmaları çalışacaktır...

Elbette, çözümsüzlükten beslenenler süreci çarpıtmak için ellerinden geleni yapacaklardır.

Elbette, bağımsızlık gibi, milli birlik ve bütünlük gibi, sadakat gibi kavramları dillerine dolayanlar, bu hepimizce kutsal sayılan kavramları siyasi hırslarına alet edenler çıkacaktır.

Ancak şunu da bütün samimiyetimle, bütün kalbimle, bütün yüreğimle ifade ediyorum: Sürecin siyasi riski, siyasi getirisi ve götürüsü her ne olursa olsun, bizim, bu meseleyi, Türkiye'nin çıkarına, 71 buçuk milyon vatandaşımızın çıkarına, geleceğimiz adına çözmekten başka bir gayemiz yoktur, olamaz. Bunu böylece söylemek istiyorum. Değerli kardeşlerim, her zaman birlik siyasetinin temsilcisi olduk, bundan sonra da ancak birlik siyasetine uygun yaklaşımların temsilciliğini yapmaya devam edeceğiz. Tabi ki bu siyasi partilerin niçin belirli bölgelere sıkışıp kaldıklarını biliyorsunuz. İşte bundan dolayı. Ama biz ülkemizin istikbalini düşünüyoruz, biz insanımızın istikbalini düşünüyoruz. Bütün derdimiz bu.

Hangi yaklaşım Türkiye'nin menfaatinedir, hangi siyaset tarzı Türkiye'nin birlik ve bütünlüğüne hizmet eder, bunu aziz milletimizin derin feraseti içerisinde oluşmasını arzu ediyoruz, bunun beklentisi içerisindeyiz.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, değerli konuklar,

Bu meseleyi kardeşlik hukuku, vatandaşlık hukuku dairesinde çözerek, Türkiye'nin nasıl bir inşallah atılım sürecine gireceğini de aynı şekilde tahayyül etmenizi rica ediyorum...

Doğu ve Güneydoğu illerimizde, huzur ve güven tam anlamıyla tesis edildiğinde, bu illerimizin hem kendilerine, hem de ülkenin diğer kesimlerine nasıl bir katkı sağlayacağını düşünün...

Benim öğretmen kardeşimin, tayini ya da atanması Doğu ve Güneydoğu illerine çıktığında, nasıl bir aşkla ve iştiyakla görev yerine ulaşacağını düşünün.

Doktor kardeşimin, mühendis kardeşimin huzur ve emniyeti sağlamakla görevli polis ve asker kardeşimin ülkemin tüm illerinde olduğu gibi Doğu ve Güneydoğu illerinde de gönül ferahlığıyla vazifesini yerine getirmek için bu illerimize koşarak gideceğini düşünün...

Hakkari'deki Üniversitenin uluslararası standartlara ulaştığını, bunun için gerekli zeminin oluşturulduğunu, bu vizyonun, bu ufkun Hakkari'ye hakim olduğunu düşünün...

Hiç kimsenin, ama hiç kimsenin, kendisini devlet karşısında, devletin kurumları karşısında ikinci sınıf vatandaş hissetmediği, ezik hissetmediği, ötelenmiş, itilmiş hissetmediği bir Türkiye'yi düşünün...

71 buçuk milyon vatandaşımızın her birinin kendisini bu ülkenin birinci sınıf vatandaşı olarak hissettiğini, bu ülkenin kalkınması için, bu ülkenin ortak idealleri için yüreğini ortaya koyduğunu düşünün...

Türkiye bunları AK PARTi iktidarıyla başardı... Daha fazlası imkansız değil...

İnanın bu fotoğraf, bu manzara çok uzağımızda değil...

Ben, bu sürecin artık çok yakınımızda olduğuna bütün kalbimle inanıyorum...

AK PARTi bunu da başaracaktır, bu kadro bunu da başaracaktır.

Son söz olarak şunları da ifade etmek istiyorum:

Bizim niyetimiz son derece samimi...

Bizim niyetimiz son derece halis...

Gencecik fidanların, delikanlıların, ana kuzularının sararıp solmasına artık tahammülümüz yok...

Ağıtlara tahammülümüz yok...

Annelerin gözyaşlarına, evlat acısına, feryat-figana daha fazla tahammülümüz yok...

Türkiye'nin kaybetmesine, daha büyük risk ve tehditlerle karşılaşmasına tahammülümüz yok.

Ülkenin bir bölümü üzerine çökmüş kara bulutlara tahammülümüz yok... Değerli kardeşlerim umutsuzluğa tahammülümüz yok.

Biz artık Botan çayında serinlemek, Zap Suyu gibi coşmak, Dicle, Fırat, Murat gibi barışa, kardeşliğe akmak istiyoruz. Derdimiz bu.

İstiyoruz ki Munzur Dağlarında hep birlikte kardelenler toplayalım... Cudi dağından yediverenler, Ağrı dağından çiğdemler dermek istiyoruz... Ülkemin 7 coğrafyasından derilmiş çiçekleri, ülkemin annelerine, o tertemiz yüreklere vermek istiyoruz.

Türkiye'ye yeni ufuklar açmak, Türkiye'yi şaha kaldırmak, Türkiye'yi artık kabına sığmaz, tutulamaz, güçlü bir ülke olma yolunda zaptedilemez hale getirmek istiyoruz.

Bunun mümkün olduğuna inanıyoruz...Çünkü bunu 7 yılda gördük. Nereden nereye geldiğimiz ortada.

Bedeli her ne olursa olsun, bunu başaracağız... Hep birlikte başaracağız...Burada olanlarla olmayanlarla birlikte başaracağız...

Bu kardeşlik projesini, bu bütünleşme projesini, bu Türkiye'yi ayağa kaldırma projesini hep birlikte başaracağız...

Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum... Sağolunuz, varolunuz...